Aybar UYGUR
15 Ekim 2013 Salı
KURBAN BAYRAMI MESAJIM
Bayramlar, barış, dayanışma, yardımlaşma günleridir. İnsanlar arasındaki sevgi, saygı ve kardeşliğin pekişmesine, birlik ve beraberliğin güçlenmesine vesile olan bayramların, sosyal ve kültürel hayatımıza vazgeçilmez bir yeri vardır. Dolayısıyla bayramlar toplumumuzu bir arada tutan en önemli yapı taşlarından biridir. Hayır kapılarının sonuna kadar açık olduğu, dostluk, kardeşlik ve dayanışmanın en sıcak ve güzel bir şekilde yaşandığı günlerdir bayramlar.
Hüznümüzü, kederimizi, yokluğumuzu paylaştığımız; sofraların bereketlendiği, yüzlerin biraz olsun tebessüm ettiği günlerdir.
Kurban Bayramları, paylaşmanın ve bir olmanın en güzel günleridir. Paylaştıkça büyürüz ve bir oluruz. Duaların geri çevrilmediği, mazlumun, yoksulun ve kimsesizlerin biraz olsun nefes aldığı bu güzel günleri en iyi şekilde değerlendirmek, ortak değerlerimizi bir sonraki kuşağa aktarmak ve manevi atmosferi doyasıya yaşamaktır Kurban Bayramı.
Bayramlaşmak barışmaktır, bayramlaşmak kucaklaşmaktır, Bayramlaşmak yardımlaşmaktır. Bayramlar sevginin, şefkatin, vefanın, merhametin, dayanışmanın doruğa ulaştığı günlerdir. Ve paylaşıldıkça anlam kazanır. Bu düşüncelerle bütün vatandaşlarımızın ve İslam aleminin mübarek Kurban Bayramını tebrik ediyor, huzur dolu, bir bayram geçirmenizi Allah’tan temenni ederken başta tüm dostlarım,arkadaşlarım ve Buca lı hemşerilerimin mubarek kurban bayramını kutluyorum.
Sevgim ve saygımla.....
9 Ağustos 2013 Cuma
Ramazan Bayramı mesajım
'Bayram gibi geçirdiğimiz günler sürsün; bayramın hissettirdiği kardeşlik baki olsun; bu üç günlük atmosfer bütün yıla yayılsın
Başta Buca ve İzmir li hemşerilerimin , tüm sevdiklerimin Ramazan Bayramı'nı kutluyorum....
Sevgim ve saygımla......
3 Ağustos 2013 Cumartesi
KADİR GECESİ MESAJIM..
Ramazan ayı boyunca İslam coğrafyasında özellikle yanı başımızda Suriye’de kadın, çocuk, yaşlı demeden her gün katledilen masum insanlar,Mısır da , uzak doğuda Myanmar’da, Arakan’da Rojova da maruz kalınan vahşet ve insanlık dramı, dünyanın muhtelif yerlerinde Müslümanlara reva görülen zulüm, şiddet, cinayet ve insanlık dışı eylemler, Ramazan sevincimizi buruk bir şekilde yaşamamıza sebep olmuştur.
Kadir gecesini idrak ederken, dünyanın neresinde olursa olsun topyekun açların, yoksulların, mahrumların, mağdurların, zayıf bırakılmışların, zulme uğramışların haklarına dikkat kesilmek, onların dertleriyle dertlenmek, acılarına ortak olmak, yaralarını sarmak, halleriyle hemhal olmak; zalim ve diktatörlerin hak ve hukuk tanımayan, azgınlaşan ve şımaran iradelerine karşı tavır almak, kısacası insanlığın barış ve huzuru için hayrın anahtarı şerrin kilidi olmak, yeryüzündeki bütün Müslümanların üzerine düşen bir görev ve sorumluluktur.
Bu duygu ve düşüncelerle başta ülkemiz, izmir li ve Buca lı hemşeri ve dostlarım olmak üzere Gönül coğrafyamız , bütün İslam aleminin mübarek Kadir gecelerini en güzel dilek ve duygularla kutluyor;
Kadir gecesinin bereketinden hepimizin alabilmesini, dualarımızın kabul edilmesini, topyekun İslam dünyasının içinden geçmekte olduğu zorlu süreçten bir an evvel kurtulmasını, Ramazan Bayramına sağlık, afiyet içerisinde huzur ve mutlulukla erişebilmeyi Cenâb-ı Allah'tan diliyorum..
Saygım ve Sevgimle...
Aybar UYGUR
21 Temmuz 2013 Pazar
KOMŞULUK HAKKI
Her müslümanın, iyi komşular arasında ev araması lâzımdır. Çünkü Sevgili Peygamberimiz; (Ev satın almadan evvel, komşuların nasıl olduklarını araştırınız! Yola çıkmadan evvel, yol arkadaşınızı seçiniz!) buyurdu. Ve yine buyurdu ki:
(Komşuya hürmet etmek, anaya hürmet etmek gibi lâzımdır). Komşuya hürmet, onunla iyi geçinmekdir. Onun aç olduğunu bilerek, kendisi tok yatmamaktır. Allahü teâlânın kendisine ihsan ettiği rızıklardan ona da vermelidir. Onu incitecek söz ve harekette bulunmamalıdır. Hadis-i şerifte; (Komşusu, şerrinden emin olmayan kimse, Allahü teâlâya îmân etmemiştir) buyuruldu.
Gayri müslim vatandaşlardan olan komşuya da mümkün olduğu kadar hediye vermeli, iyilik yapmalıdır. Hadis-i şerifde, (Müslüman olmayan komşusunun bir hakkı, müslüman koşusunun iki hakkı, akraba olan komşusunun üç hakkı vardır.) buyuruldu.
Komşu olan evlerin adedi, zamanın şartlarına ve insanın yardım kudretine göre değişir. Her taraftan birer, ikişer ve nihayet kırk ev komşuluk hakkına mâlik olur.
Komşunun yaptığı eziyetlere ve câhilce hareketlerine sabır etmeli, karşılık vermemelidir. Alkollü içkinin ve dinimizde yasak edilen çeşitli günahların haram olduğunu güler yüz ve tatlı dil ile anlatmalıdır. Komşular, günah işlediklerini görüp de nasihat vermeyen ve kendileri ile görüşmeyen, Cehennemden kurtulmaları için yardım etmeyen komşularını, Kıyamet günü Allahü teâlâya şikayet edecekler, maddi ve manevi haklarını isteyeceklerdir.
Komşunun çocuklarını eli ile okşamalı, namaz kılmaları ve günah işlememeleri için, tatlı dil ile nasihat etmelidir. Hadis-i şerifte: (Evinizde pişen yemekten,komşunun hakkını veriniz!) buyuruldu. Ödünç olarak ve ariyet olarak istediğini hemen vermelidir.
Komşusu hasta olunca, ziyaretine gitmelidir. Sıkıntıya düşünce, imdadına yetişmelidir. Hadis-i şerifte; (Sıkıntıya düşen komşusuna yardım eden, sıkıntısını gideren kimseye, Allahü teâlâ kıyamet günü kıymetli elbise giydirecektir) buyuruldu.
Cenazesi olunca, "Ta'ziye" etmeli, yani sabır etmesini söylemeli ve cenazesinin hizmetine koşmalıdır.
Komşusu sefere, uzak vazifeye gidince, geride kalan ailesini, çocuklarını, hırsızların, ahlâksızların şerlerinden, zararlarından muhafaza etmeli, onlara yardımcı olmalıdır.
Komşusuna veremiyeceği meyve, tatlı gibi şeyleri evine ondan gizli getirmelidir. Evini satacağı veya kiraya vereceği zaman ona danışmak, onun izin verdiği kimseye vermelidir.
Dünyada en kıymetli şey, müslüman, sâlih (iyi, temiz), Allahü teâlânın ve mahlukların haklarını bilen ve gözeten komşudur. Hadis-i şerifte; (Allahü teâlâ bir sâlih müslümanın hürmetine, komşularından binlerce belâyı, felaketi uzaklaştırır) buyuruldu. Ve yine (Kendisinin iyi mi, kötü mü olduğunu anlamak isteyen kimse sâlih, hâlis olan komşularının kendisi hakkında ne dediklerini öğrensin, îyi kimsedir diyorlarsa, Allahü teâlânın yanında iyi olduğunu anlasın!) buyuruldu.
Herhangi bir kimseye yapılması haram olan bir fenalık, komşuya yapılırsa, günahı kat kat daha fazla olur. Herhangi bir kimseye yapılması sevap olan bir iyilik, komşuya yapılırsa, sevabı kat kat daha fazla olur.
Sevgili Peygamberimiz buyurdular ki, (Komşunun komşu üzerinde on hakkı vardır:
1- Borç istediği zaman, borç vermek;
2- Evine misafirliğe davet edince gitmek;
3- Hastalanınca ziyaretine gidip, halini sormak, ona şefkat üzere olmak;
4- Bir işte yardım isterse, yardım etmek;
5- Başına bir belâ gelince, baş sağlığı dilemek, geçmiş olsun demek;
6- Bir iyilik ve iyi haberle karşılaşınca, gözün aydın demek;
7- Ölünce cenazesinde bulunmak ve defni ile meşgul olmak;
8- Kaybolur, eve gelmez, gurbete çıkarsa evini beklemek;
9- Ondan gelen sıkıntıya katlanmak..
10- Onunla kavga ve münakaşa etmemek.)
22 Haziran 2013 Cumartesi
BERAT KANDİLİ MESAJIM.
Berat Kandili, İslam kaynaklarında "rahmet, icabet, gufran, kısmet, takdir, hayat ve mübarek" olarak niteleniyor.
Bu geceler vesilesiyle toplumsal sorumluluğumuzun farkına vararak dayanışma ve yardımlaşma içinde birbirimizi sevelim. Kini ve nefreti sevgiye, bencilliği fedakarlığa dönüştürerek bütün güzellikleri birlikte paylaşalım.
Berat Kandilli'nin tüm dünyaya birlik, beraberlik, huzur ve kardeşlik getirmesini diliyor, başta Buca lı ve İzmir lı hemşehrilerimin ve İslam aleminin mübarek gecesini hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum..
19 Haziran 2013 Çarşamba
Kültür ve Turizm Eski Bakanı İzmir Milletvekili ERTUĞRUL GÜNAY'ın Gezi Parkı Olayları Hakkında Basın Açıklaması 19.06.13-Ankara
Kültür ve Turizm Eski Bakanı İzmir Milletvekili
ERTUĞRUL GÜNAY'ın
Gezi Parkı Olayları Hakkında Basın Açıklaması 19.06.13-Ankara
Üç haftaya yakın bir süredir ülkemiz üzüntü verici olaylar yaşadı. Günlerden beri
sokaklar ve meydanlar, farklı nedenlerle biraraya gelen çeşitli yaş ve meslek gruplarından
öfkeli insanlarla doldu, taştı.
Haklı bir çevre duyarlığından yola çıkanlara, başlangıçta reva görülen anlayışsız, haksız
davranışlar, ülke düzeyinde milyonlarca insanın tepki göstermesine ve alanlara çıkmasına
yol açtı.
Bir takım bozguncular ve -kime hizmet ettikleri belli olmayan- kışkırtıcılar da, zaman zaman
bu toplulukların arasına ve arkasına saklandı; yurttaşların canına ve malına yönelik
yasadışı eylemlerle toplumun huzurunu, güvenliğini ve esenliğini tehdit etti.
Aldıkları talimatların katılığı karşısında çaresiz ve moralsiz güvenlik güçleri, bu bozguncu
ve kışkırtıcıları yakalayıp teşhir etmek yerine -bazen haksız ve gereksiz, bazan haklı ama
ölçüsüz- müdahaleleriyle olayları önlemek ve yatıştırmak bir yana, biriken toplumsal
öfkenin daha da derinleşmesine, yaygınlaşmasına neden oldu.
Bazı muhalif siyasi güçler ve onların gölgesine sığınan yasadışı örgütler, bu basit, fakat iyi
yönetilemeyen süreçten, iktidara karşı sanki bir ayaklanma hayal ve hevesi yaratmaya
çalıştılar. Bu hayale dayalı söylem, kaçınılmaz olarak ülkenin büyük çoğunluğunu rahatsız
ve -bu çevre duyarlığına başlangıçta yakınlık duyan- AK Parti tabanını da tedirgin etti.
Olaylarda bugüne kadar -biri polis- bir çok yurttaşımız canını, gözünü ya da bir uzvunu
yitirdi. Evler, işyerleri, araçlar, parti binaları, ekonomimiz, ülkemizin dışarda görüntüsü, -
bütün bunlardan daha vahim olmak üzere- toplumumuzun barış içinde ve birarada yaşama
duygusu tahrip edildi.
Bu kadar ağır bedeller ödediğimiz, haftalardır tartıştığımız, insanlarımızı neredeyse
çatışma eşiğine getiren olayların temelinde bir çevre sorununun, 'Taksimde kalan son yeşil
alanın yeşil kalması' gibi masum, insani, medeni bir talebin bulunduğu, -bu başlangıç
noktası- hiç unutulmamalıdır.
Çünkü bu nokta bizi, yönetim anlayışımızla ilgili bir özeleştiri yapma ihtiyacıyla yüzyüze
getirmektedir.Böyle bir taleple karşılaşınca, ilgili ve sorumlu kamu biriminin "yurttaşların itiraz ve
istemlerini değerlendireceğini, ağacın ve çevrenin korunmasına özen göstereceğini" söylemesi,
olayın başladığı gün güzellikle sona ermesini sağlayabilirdi.
Bunun yerine, daha ilk günden bütün bu istemlerin kökten reddi, başlangıçta her
kesimden İstanbullunun (AK Partililerin, başka partililerin, mütedeyyinlerin,
modernlerin) sahip çıktığı bu hemşehri dayanışmasına, -bu birliktelik görülmesin diye- 31
Mayıs Cuma sabahı kasıtlı, haksız ve yersiz şiddet ve aynı gün çıkan mahkeme kararını
hiçe sayan ifadeler, insanları tepkiye ve isyana yöneltti.
Kuşkusuz, ülkenin birçok yerinde (80'e yakın ilde) sokağa dökülen insanlar tümüyle o
parkı, yeşil alanı, o ağacın isyanını bilmiyor. Ama herbirinin bir itirazı, hayatında
başkasının karışmasından hoşnut olmadığı bir söz, bir durum var.
Gezi Parkı, bütün bu hayata karışan, onu kuşatan söylem ve ortama itiraz edenlerin,
korkusuz bir toplumda özgürce yaşamak isteyenlerin toplandığı bir ortak alan. "Mesele
Gezi Parkından ibaret değil arkadaş!" mesajıyla anlatılmak istenen de bu!
Bu tepkiyi anlamak ve yeni tepkilere yol açmadan sükuneti sağlamak, her ülkede ve her
demokratik toplumda yönetimin görevidir.
Bu insanlar, özellikle gençler çoğunlukla hiçbir partiye yakınlık duymuyor. Ekonomide
alınan mesafe, ulaşımda, sağlıkta, turizmde yaşanan gelişmeler, hele ülkenin onyıllardır
kanayan yarasının barışla iyileştirilmesi umudu bize ilgi duymalarını sağlayabilirdi,
(İstanbul'da, İzmir'de bunun örneklerini gördüm). Şimdi bu olaylarla, bu şansı yitirmekte
olduğumuzdan kaygı duyuyorum.
Yönetim, suhulet (kolaylık), şefkat ve adaletle olur. Husumetle, şiddetle ve nefretle olmaz.
Bizim tarihen ve bugün özenle ve yeniden sarılmamız, ülkeyi yönetirken hiç aklınızdan
çıkartmamanız gereken ilke budur.
Öte yandan, demokrasiye ve demokratik bir hukuk devletinde siyasal iktidarın ancak
seçim yoluyla değişeceğine inanan yurttaşlarımdan da artık evlerine dönmelerini özellikle
diliyorum.Bu saatten sonra sokaklarda ve meydanlarda devam eden ve polisin müdahalesine
haklılık kazandıran her türlü gerginlik, demokrasi ve özgür toplum idealine inananların
değil, bu gerginlikleri bahane ederek otoriter/baskıcı bir yönetim kurmayı hayal edenlerin
işine gelir. Türkiyemizin yakın tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Oysa, hepimizin ortak hayali hertürlü kurumsal ve kişisel vesayetten arınmış, hiçbir
kişinin, sınıfın ya da grubun boyunduruğu altında olmayan, özgür, eşit ve korkusuz
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olmaktır!
TBMM'nin bir üyesi ve milletin bir vekili olarak bu duygu ve düşüncelerimi
kamuoyumuza saygı ile sunarım.
Ertuğrul Günay
16 Haziran 2013 Pazar
BABALAR GÜNÜ MESAJIM
Toplumumuzun temelini oluşturan aile yapısının korunması için hiçbir özveriden kaçınmayan, üstlendikleri maddi sorumlulukların yanı sıra, gösterdikleri hoşgörü, sevgi ve şefkatle aile bağlarının güçlenmesinde büyük rol oynayan babalarımız, ailenin temel direğidir. Evlatları için her türlü fedakarlığa katlanan babaların her zaman isteği ve dileği; çocukları için iyi bir gelecek hazırlayabilmek ve onların geleceklerini güvence altına alabilmektir.
Babalarımızın ışıklarından ve doğruluklarından yararlanarak ailesine, vatanına, milletine hayırlı bir evlat olmak onlar için en büyük mutluluktur.
Babalarımız çocuklarımızın en büyük kahramanı, çocuklarımız da babaların en yüce gururudur.
Bu anlamlı günün, babalarımıza ilgimizi, sevgimizi, saygımızı yansıtmak için güzel bir vesile olduğunu düşünüyor; başta, bin bir emekle yetiştirdikleri değerli evlatlarını vatanımız için feda eden aziz şehitlerimizin babaları olmak üzere; dünyanın en zor ve kutsal görevlerinden birini üstlenmiş olan babalarımızı saygıyla selamlıyorum
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)