26 Mayıs 2013 Pazar

SİYASET YAPMAK


     
                                                                               




                           
                                                                  Yönetme olgusu yaşamın tüm süreçlerinde kendine özgü değişik biçimlerde karşımıza çıkar. Bu açıdan herkes yöneten ve yönetilen olarak bir biçimde bu olguyla iç içedir. Devlet içindeki yönetim –ki bu siyasal iktidardır- yaşamın bütün alan ve süreçlerini etkiler. Bu nedenle de siyasal iktidarı elde etme veya onu etkileme etkinliklerinin hepsi siyaset kavramının içeriğini oluşturur. İdeal anlamda ‘Demokrasi’ halkın kendi kendini yönetme biçimi olarak tanımlandığında ve buna uygun mekanizmaların işleyişi saptandığında gerçek anlamda demokrasiden söz edilebilir. Görüldüğü gibi her iki kavram da yaşamın tüm alanlarında paralellik göstermektedir. Buna rağmen birine olumlu anlamlar yüklenirken diğerine olumsuz anlamlar yüklenmektedir. Bu durumda bir yandan demokrasi istenirken diğer yandan da siyasetten uzak durmak nasıl açıklanabilir ki?
                                                              Halk arasında yaygın bir deyiş vardır: ’ Hiç kimse benim ayranım ekşidir demez.’ Sözlerde en ideal şeyler dile getirilirken, bununla örtüşmeyen davranışlarda bulunulmaktadır. Demek ki söz ve davranış arasında paralellik yoktur. Bence amaç ile söylenen arasındaki çelişki kasıtlı bir yanıltmanın ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Demokrasi özlemini dile getirirken siyasetten uzak durmak bu anlatıma çok uygun bir davranıştır. Ancak bu siyasetin olumsuz çağrışımından kaynaklanan bir durumdur.
                                                                     Yalın gerçek her zaman yöneteni korkutur. Aslında gerçek herkesi korkutur. Farklı olan, bu korkunun altında yatan nedenler ve ortaya çıkan sonuçlardır. Doğal olarak yanıltmanın yöneldiği amaçlarda farklılık gösterir. Siyaset ise yanıltma çabalarının en yoğun olarak yaşandığı alan olarak gözlenmektedir. Çünkü siyasal erki elinde bulundurma veya o erki elde etme; yaşamı kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmek demektir. Bu anlamda da kimi çarpıtmalarla suyu bulandırarak insanları dışarıda bırakmak bazı çevreler için elverişli olabilmektedir.
                                                           Son zamanlarda yaygın bir kanıdan söz edilebilir. Bu ise; siyasetin kirli ve yalancıların işi olduğu biçiminde özetlenebilir. Bu özdeşleşme sonucunda siyasetten uzaklaşan bir kitle oluşmaktadır. Hatta kendini aydın olarak kabul eden bir kesimin de bu sürece dahil olduğu görülmektedir. Gerek bilinçli gerekse bilinçsizce bu görüşün benimsenmesi geleceğe dönük önemli tehlikelere gebedir.
                                                           Siyaset, insanın bütün yaşamını düzenleyen hukuk sisteminin uygulanmasından sorumlu bir alandır. İnsanın düşünsel yaşamından özel yaşamına kadar akla gelen her alanla iç içedir. Bu açıdan insanın temel hak ve özgürlükleri de bu alanın içinde yer alır. O halde siyaset yapmanın her insan için kaçınılmaz olması gerekmektedir. Oysa toplumda bu alanda etkinlik göstermek, eşittir ‘yalancılık’ şeklinde tanımlandığından ve kimse yalancı olmak istemediğinden alanın dışına itilir; ancak alanın etkisinden kurtulamaz. Bu ise siyaset kavramının olumsuz çağrışımının bir sonucudur. Oysaki siyaset alanı ve süreçleri nasıl olur da kendiliğinden olumsuz bir anlama sahip olur.
                                                       Siyaset süreci içinde yer alanların, oluşuma katkıda bulunanların amaçları ve siyaset yapma tarzlarının şu ya da bu olması o alanı öyle kılmaz, Siyaset yapanların amaçları ve siyaset yapma tarzları değişirse onun tersine çevrilmesi de söz konusudur. Bu anlamıyla da işin özü sürece müdahaleyle bağlantılıdır. Bu anlamıyla yaşamımızla iç içe olan bir alana müdahale etmek, olması gereken doğal bir hakkımızdır. Siyasetin olumsuz çağrışımından arındırılması ve gereği gibi yapılmasını sağlamak için bu süreçlere müdahale bize haktan öte bir görev sorumluluğu yükler. Eğer biz iyi ve temiz olduğumuza inanıyorsak, siyasal süreçlere aktif olarak müdahale ederek, onu özlemlerimize uygun bir biçime getirerek, yönetim olgusunu olumsuzluklardan arındırmak durumundayız. Siyaset ve demokrasinin iç içeliği düşünüldüğünde bu uğraşıların olumlu sonuçları olacağı açıkça görülmektedir.
                                                             Siyasete aktif katılımla, demokrasinin de kurum ve kurallarına uygun işletilmesi ve yerleştirilmesi sağlanabileceği gibi, demokrasi kültürünün oluşmasına da katkı sağlanmış olacaktır. Kitlelere demokrasi için uğraşı ve siyaset yapma çağrısında bulunurken herkesin durup bir düşünmesini istiyorum. Unutmamalıyız ki bu ülke hepimizin. Sahip çıkmalıyız ona…  
    

19 Mayıs 2013 Pazar

19 MAYIS GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI MESAJIM...





19 Mayıs 1919’da temelleri atılan kurtuluş mücadelemizin 94. yıl dönümüne ulaşmanın kıvancını, coşkusunu ve heyecanını yaşıyorum....
Her türlü imkansızlık ve zor şartlarda dahi gücünü yitirmeden, omuz omuza hep beraber verilen bu mücadele, başta bu kutsal vatan topraklarındaki her bireyi birbirine kenetlediği gibi, bölgesine ve dünyaya da tarihte eşi ender görülen büyük bir örnek teşkil etmiştir. Bugün millet olarak gençliğe olan inancımız ve umudumuz her zamankinden daha fazladır. 
Tarihine ve milli değerlerini bilen ve  sahip çıkan bir gençliğin yanı sıra birlik ve beraberlik duygusunu tam manasıyla benimsemiş, demokrasinin güzide değerlerine sahip çıkan bir gelecek hepimize güven verecektir...
 Bugün Türkiye’de atılan her adım, verilen her mücadele yarın bu nesiller tarafından kararlılık ve sorumlulukla devam ettirilecektir. 
 19 Mayıs 1919’da ulu önder ATATÜRK ün  yaktığı özgürlük ve bağımsızlık ateşi günümüzde bizlere, yarın da gençlerimize ışık tutacaktır. Bu duygu ve düşüncelerimle Tüm İzmirli ve Bucalı dostlarımın Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun!

16 Mayıs 2013 Perşembe

REGAİP KANDİLİ MESAJI












                                                 Yüce yaratıcımızın sonsuz rahmet ve mağfiretini umarak hata ve günahlardan tövbe ederek, hayatımızı başından sonuna kadar üç aylar gibi yaşamaya gayret etmeli, dargınlık, kırgınlık, kin ve nefretin yerine sevgiyi, hoş görüyü, dostluk ve kardeşliği hayat tarzımız haline getirmeliyiz.
                                                  Ailemizin, dost tanıdık tanımadık  bütün insanlarımızın Rabbimizin emirleri doğrultusunda yüzlerini güldürmeli, onlara her türlü yardım elini uzatmalıyız. Bu mübarek gecelerin rahmetine inanarak ezen ve ezilenin olmadığı, güçlüden yana değil, haklıdan yana olanların arttığı, İlmi ve ahlakı ön planda tutan bir Türkiye temenni ediyorum

                                                Kandiller; birlik, beraberlik, kardeşlik ve hoşgörü ortamının pekişmesi için eşsiz fırsatlardır. Dolayısıyla kandiller, toplumsal ve evrensel barış ve huzurun sağlanabilmesi bakımından bu fırsatların en iyi şekilde değerlendirilmesi gereken mübarek günlerdir. Bu duygu ve düşüncemle tüm insanlığın mübarek üç aylarını ve Regaip Kandilini kutluyorum.


Aybar UYGUR


14 Mayıs 2013 Salı

DÜŞÜNEREK YAŞAMAK.....




Eskiden… Kitaplarımızın herhangi bir Batı diline çevrilmesi, elde edilebilecek en iyi sonuç kabul edilirdi.
Şimdi… Bu çevirilerin daha çok okunması, yankı uyandırması gerektiği fikri canlandı.
SENİN YAZARINI OKUMAYAN, POLİTİKACINI DİNLER Mİ?
Acaba biz Türkler, uluslararası başarıyı daha ziyade doğrudan politika, ekonomi ve futbol alanlarında mı arıyoruz?
'Fetih ruhu'nun barış dönemine uyarlanmasından doğan bir eğilim olabilir mi bu?
Halbuki genel olarak sanatçılar ve elbette yazarlar, ülkelerini temsil etmede politikacı, işadamı ve futbolculardan çok öndedirler.
Sözgelimi, Rus'u ve Rusya'yı Putin'in ağzından değil, Tolstoy'un kaleminden tanırız.
Zihnimizdeki Amerika imgesi, büyük ölçüde Hollywood ürünüdür.
Umberto Eco, 30 yıldır İtalyan yetenek, zeka ve bilgisinin sembolü konumunda. Sivil bir imparator gibi…
mimari, felsefe, sinema, resim, müzik, heykel, gibi alanlardaki imkanlarımızı ayrıca incelemek gerek.
Fakat şu kesin: Türkiye, edebiyat gücünü çok daha verimli kılabilir.
Yurtiçinde yasakçılıktan, yurtdışında çekingenlikten hiçbir fayda doğmayacağı aşikar.

Haşmet Babaoğlu  bir köşe yazısında bakın ne diyor?
'Kitap okuma alışkanlığı; meselesi ve soruları olmaya, hatta insanın can sıkıntısının bile hakiki olmasına dayanır. Bir kitabın kapağını açıp okumaya başladığımız şey aslında insandır, toplumdur, evrendir, hayattır. Manevi, millî, evrensel ve varoluşsal sorunları bastırıp resmileştiren bir eğitim sistemi, kitabı istediği kadar övsün… İşe yaramaz.' [24 Nisan, Sabah]
Sanırım, bu müthiş tespiti de göz önünde tutmalıyız.
Düşünerek yaşadığımızda; kitapların politika, ekonomi, futbol da dahil hayatın tümünü kuşatmaktan doğan gücünü kavrayacağız.
Asıl açılım o zaman başlayacak.

7 Mayıs 2013 Salı

VİZYON SAHİBİ OLMAK




Tartışmalar... Haftalardır, aylardır aslında yıllardır süren
kurumlar, liderler ve sıradan insanlar arasında süren tartışmalar..
Tartışanların, kişilikleri, kimlikleri, konumları... Tartışmaların
içeriği, biçimi, üslubu
Sıradan bir vatandaş olarak karmakarışık duygularla izliyorum. Böylesine zengin, sağlam bir
taban kültüre, tarihe, çok kültürlü, çok geniş bir coğrafyada dünya
devleti olma anlamında çok boyutlu yönetsel deneyime sahip bir ulusun
tartışması gerekenler, tartışma biçimleri farklı olmalı. Sanırım bunun
için her alanda iyi yetişmiş, yetkin, toplumu için başarmak
istedikleri kişisel istemlerinden öncelikli, vizyon sahibi liderlere
ihtiyaç var.
Özellikle 1990'lı yıllardan sonra hemen her alanda
liderlik iddiasında bulunanların kendilerinde var olduğunu iddia
ettikleri, aynı zamanda onları takdir eden, benimseyen, izleyen ve
yüceltenlerin de bu kişilerde var olduğunu düşündükleri en önemli
niteliklerden birisi vizyon sahibi olmak. Peki vizyon sahibi lider
olmak ne demektir? Vizyon sahibi liderler toplumlarının, kurumlarının
geleceğini düşler ve tasarlarlar. Sahip oldukları düşünsel, duygusal,
sezgisel zenginliklerini, toplumları için var olandan daha iyi, var
olması gerektiğini düşündükleri bir gelecek tasarlamak ve yaratmakta
kullanırlar. Vizyon sahibi liderler geleceği geçmişteki ve bugünki
olgulardan hareket ederek kestirmeye çalışırlar, toplumları için
düşledikleri, düşündükleri bir geleceğin nasıl gerçekleşebileceğini
tasarlayarak o geleceği yaratırlar. Bu amaca hizmet ettiği ölçüde
başka bir toplumun vizyonunun gerçekleşmesinden yararlanabilirler
ancak bir başka toplumun vizyonunun gerçekleştirilmesinde taşeronluk
yapmazlar. Vizyon sahibi liderler gerçeklerle düşleri dengeleyebilir
ve kurgulayabilirler. Öncelikle kendilerinin sonra toplumlarının var
olan bilinen koşullarını, olanaklarını, durumunu yalın bir gerçeklikle
değerlendirebilen kişilerdir. Onlar bireysel ve toplumsal anlamda
güçlü ve zayıf yönleri, olası tehdit ve fırsatları doğru algılayabilen
anlayabilen kişilerdir. Bu değerlendirmelerine dayalı olarak düşlerini
de ayağı yere basmayan uçuk-kaçık hayallerden öte gerçekleştirilebilir
hedef düşlere dönüştürürler. Kendilerinin ve toplumlarının güçlü
yönlerini toplumlarına ilişkin tasarladıkları ve yaratmaya
çalıştıkları geleceğe ulaşmakta, dayanak, sıçrama noktası olarak
kullanırlar. Kendilerini ve toplumlarını tüm yönleriyle geliştirmek,
yetkinleştirmek için çaba sarf ederler. Olası tehditlerin toplumsal
fırsatlara dönüşmesini sağlayabilirler. Vizyon sahibi liderler
değerlerle farklılaşırlar, değerlerde gönül gücüyle toplumu
bütünleştirirler. Toplumlarının kültürel örüntülerini çok iyi tanıyan
ve değerlendirebilen, tarihsel süreç içinde toplumlarında başarı,
düşünce, ülkü, bilim, sanat, felsefe, moral vb. anlamlı görülen her
şeyin bu gündeki anlamını ve değerini kavrayabilen ve bunlara saygı
gösterebilen kişilerdir. Kısa süreli güç ve iktidar tutkusu için
toplumsal çatışmaları, ayrışmaları, tetikleyecek yaklaşımlar
sergilemezler. Tasarladıkları geleceği gerçekleştirmek için toplumu
yeni başarılara güdüleyecek, yeni değerler ortaya koyarlar, ortaya
koydukları değerlerle tutarlı davranırlar. Başardıkları ve
yaptıklarıyla yeni değerlerde toplumun gönül gücüyle bütünleşmesini
sağlarlar. Ve belki de en önemlisi etik bir kısım değerlere
sahiptirler. Her koşulda bu anlamda tartışma konusu olmazlar. Vizyon
Sahibi Liderler Vizyonlarını İletir, Paylaşırlar. Vizyon sahibi
liderler toplumlarıyla ilgili düşlerini, tasarılarını bunları
gerçekleştirmek için benimsedikleri değerleri tüm topluma açıklayıp
iletirler. Geliştirdikleri vizyonu tüm toplumsal kesimlerin
katkılarını, katılımlarını kolaylaştırarak topluma mal ederler.
Katkıda bulunulan, benimsenen, uzlaşılan coşku ve heyecanla
gerçekleştirilmeye çalışılan toplumsal vizyona dönüştürürler.

Vizyon Sahibi Liderler Riske Girer ve Riski Yönetirler. Yukarıda açılımları
verilen her boyut kendi içinde ve bütünde hem riski göze almayı, cesur
olmayı hem de riskin getireceği sorumlulukları üstlenmeyi ve yönetmeyi
gerektirir. Vizyon sahibi liderler riske giren ve riski yöneten
kişilerdir. Başkalarını cesur olmaya cesaretlendirecek kadar korkusuz;
sonuçlarına katlanacak kadar sorumlu ve riske girmeye hazırdırlar.
Onlar, toplumlarının uzak ve yakın çevresini oluşturan politik,
sosyal, ekonomik, askeri tüm örüntülere gösterdikleri üst düzeyde
duyarlılıkla, yaptıkları bilgece tercih ve seçimlerle girdikleri riski
başarıya dönüştürmek için stratejik yönetim biçimini uygularlar.
   Ne dersiniz aktif politika yapan kaç kişi vizyon sahibi lider
olarak tanımlanabilir ?
Ben biliyorum ya siz?

Kaynak:liderliğin kutsal kitabı..

1 Mayıs 2013 Çarşamba

1 MAYIS KUTLAMA MESAJI






 1 Mayıs, hem Türkiye hem de dünya geneline çözüm için bir ateş yakacaktır. Bu birlik ve beraberlik ateşi, barış şarkıları ve tüm vatandaşlarımızın el ele kenetlendiği bir sevgi çemberi ile tüm dünyaya timsal olacaktır. 

Sorunların çözüme kavuştuğu bir Türkiye'de, her alanda olduğu gibi emekçiler için de daha güzel, daha aydınlık bir gelecek için meydanlarda davullarla, halaylarla, horonlarla bu güzel günü çok daha iyi idrak etmek için bütün vatandaşlarımız yerlerini alacaktır. 

Barışın ve kardeşliğin olmadığı bir yerde her türlü güzellik, gelişim, iyileştirme gölgede kalmaktadır. Bunun için ki, karanlığın dağıldığı bu güzel günlerde ülkemizde 1 Mayıs, özellikle son yıllarda emekçilerimiz için atılan güzel adımlarla çok daha büyük önem ifade etmektedir.

 Türkiye'nin yarınlarına ümit ve huzur verecek olan, toplumumuzu birbirinden uzaklaştıran değil yaklaştıran etkinliklerin damgasını vurduğu nice 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü dileğiyle tüm çalışanlarımızı ve emekçilerimizi bir kez daha tebrik ediyor, ülkemize ve milletimize hayırlara vesile olmasını diliyorum...