7 Nisan 2011 Perşembe

İZMİR SANA BORCUMUZ VARRRRRR

DÜN: izmir Ege’nin incisi…Demokrasinin beşiği…Kooperatifçiliğin banisi…Tarım’ın, turizmin alfabesi…Sanayi’nin gücünü elinde tutan şehir…Tarihin mihenk taşı…Hoşgörünün vatanı…Kültür düzeyi yüksek bir il…Emekliler kenti…Üzümün, incirin, pamuğun, vatanı ihracatın batıya açılan kapısı... Pırıl pırıl denizinde yüzen insanlar… vb daha nice vasıflara sahip bir şehir idi.
BUGÜN:  İnciyi fersah fersah geçen zümrütler var! Statiklik çemberinde demokrasiyi veraset yolu ile devam ettiren insan yığınları… Kapısına kilit vurulan “kooperatif birlikleri”…Gelişen teknolojiye rağmen yanlış tarım politikaları ile bitirilen topraklar…Antalya, Fethiye, Marmaris ve Karşımızdaki Rodos ile boy ölçüşemeyen turizm kenti İzmir…Tarihi anıtlarının üstüne çöken mütegallibeler yüzünden yok olan çeşmeler, konaklar, taş binalar, dünü bugüne taşırken yorulan eserlerin yok oluşu ile turizm kenti olmakla övünen İzmirli… üzümü, inciri ve pamuğu unutmaya yüz tutmuş zürra! Kirlilikten zaman zaman kokan denizimiz…Yağmur yağdığında çileye dönen sokaklarımız.
İlimizi şimdi ise “büyük bir köy” diye vasıflandırıyoruz…
Aynı zamanda üzülüyoruz da!
Peki, İzmir bu hale nasıl geldi, nasıl getirildi, niçin büyük bir köy oldu?
İrdeleyemiyoruz…
Şapkamızı önümüze koyup “nerelerde hata yaptık?”  diye ne düşünüyoruz, ne de üzerinde durup, gidişata “DUR!”…diyebiliyoruz…
Sık sık Ankara’ya milletvekili seçip gönderiyoruz: kah iktidardaki partinin taraftarı, kah muhalefetin savunucusu oluyoruz…
İzmir’imizden çıkan bakanlar var: “onlar eserleri (!) ile övünürken, biz da onlarla övünüyoruz”…
Ama koca bir köy olmaktan kurtulamıyoruz…
Şehrimiz köyleşirken bizler ise; bahanelerle üretemeyen köylü haline geliyoruz…
İzmir atalarımızdan miras kaldı; yedik bitiriyoruz…
Çocuklarımızda emanet aldık; emanete hıyanet ediyoruz…
Atalarımız üzüntüyle seyredip bize lanet okurken, yarın bıraktığımız miras yüzünden çocuklarımız bizi affedecek mi? Acaba?
Sanmıyorum!
Onlara söyleyecek sözümüz, bakacak yüzümüz yok!