30 Ekim 2010 Cumartesi

İKİ KUTUPLU POLİTİKA...

                     Kurumlar ve elitler arasında yaşanan çatışmaların doğurduğu iki kutuplu politik ve kamusal alanın değişmesi ve toplumda hoşgörü, uzlaşı ortamının gelişmesi ancak bireylerin hak ve çıkarlarını  korumak, kendi düşünce ve yargılarını açıkça ifade etmek amacıyla politik alana katılımı ve katılım kanallarını açık tutan siyaset algısıyla mümkün olabilir.

                    Aksi halde siyaset yalnızca politikacılar tarafından kullanılan yönetme ve  konuşma sanatı, toplum ise yönetilmeye ve yönlendirmeye muhtaç kitle olarak kalmaya mahkumdur.

29 Ekim 2010 Cuma

Türrkiye de Demokrasinin gelişebilmesi için gerçek bir özgürlükçü ruh hali gerekmekte....

Türrkiye de Demokrasinin gelişebilmesi  için  gerçek bir özgürlükçü ruh hali gerekmekte....
Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun değişmesini isteyen, bir halkçı
çizgi gerekiyor. Korkular yerine umutlar üzerinden siyaset yapmak
gerekiyor.

Benmerkezciliği terk edip, eşitlerin birliğini içine sindiren
alçakgönüllü bir tutum gerekiyor...


Bunlar olabilir mi? Umutluyum... Bekleyip göreceğiz...

26 Ekim 2010 Salı

BÜTÜN KORKULARIN REDDİ....

Bu halkı ve değerlerini kabul edeceksin.

Sonra çıkıp rahatlıkla haykırabilirsin:

Bu kabul aslında “özgürlüğün kabul ü” dür.

Dahası bütün korkuların  REDDİ dir ..........

25 Ekim 2010 Pazartesi

BİZ VE ÖTEKİLER

Türk siyasal kültüründe kendi kültür alanını “biz” ve “öteki” çatışması üzerine inşa eden seçkinler; “biz”i ulusal çıkar, kamu yararı, devletin bekâsı gibi kutsal ifadelerle kavramlaştırırken, “öteki”ni ise hain, bölücü, düşman olarak nitelemişlerdir. Toplumsal kültürü dışlayarak kendi kültürel değerlerini modern bir değişimin aracı olarak kabul ettiren seçkinler; siyasal alanı bireyin ve toplumun denetlenmesi ve sınırlanması için araç saymışlardır

24 Ekim 2010 Pazar

İnsan psikolojisinde özür dileme neye tekâbül eder?


İnsan psikolojisinde özür dileme neye tekâbül eder?
Her şeyden önce belirli bir duygusal olgunlaşma düzeyine tekabül eder. Burada samimi, sahici özürden bahsediyoruz.
Kimler özür dilemekte zorlanır?
Burada en kritik nokta, ötekini bizden ayrı bir varlık olarak, duyguları, düşünceleri, pozisyonları olan bir varlık olarak ve bizim hareketlerimiz ya da hareketsizliklerimiz nedeniyle negatif olarak etkilenebilecek bir ayrı özne olarak kabul edilebilmesidir. Bu olgunlaşma düzeyine varamayan insanlar ya da gruplar, pek kolay ve sahici bir şekilde özür dileyemezler çünkü ben-öteki ayrmı onlarda pek gerçekleşmemiştir. Diğerlerini kendilerinin uzantısı olarak gören kişilerde ya da gruplarda özür dileme edimi lüzumsuz, akla hayale bile gelmeyecek bir edimdir. Ya da özür dilemeyi çok sert bir ast-üst ilişkisi içinde gördükleri için özür dileyenin özür dilenenin tamamen hakimiyeti altına gireceğini düşündükleri için böyle bir ilişkiye girmezler.

HİÇBİR PROBLEM KENDİNİ YARATAN NEDENLERLE ÇÖZÜLEMEZ

  Siyasette güç varsa siyasette  direnç de vardır.  Ancak bu direncin örgütlü bir biçimde yaşanan örgütlü güce  karşı gelmesi ve bu yönetime  bir son vermesine çok ender rastlanır. Sistem içi değerlendirmeler  sistemin direnç kapasitesini doğurur ve onu etkisiz bir hale getirir.

                                     Politik hareketlerin ana karakteri, toplumsal aktörleri, tahakküm ilişkilerini yaratan toplumsal ilişkilerden kurtarmak olmalıdır. Bunun için de demokrasi, bireysel özgürlükler, siyasetin toplumsallaşması ve toplumun siyasallaşması için bütünlüklü bir proje gerekmektedir.

                                     Tabana dayanmayan karar alma mekanizmalarının sonucunda ortaya çıkan sorunların çözüm yolları yine bu mekanizmaların çözüm üretme kapasitesine hapsedildiği oranda sorunların çöZümsüz kalacağı unutulmamalıdır. Zira, hiçbir problem kendini yaratan nedenlerle çözülemez ve savaşılan şeye dönüşme riski her zaman vardır.

KATILIMCI DEMOKRATİK SİYASAL YAPILANMA ZORUNLULUĞU

                             130 yıllık bir olgunlaşma sürecinden sonra, Türkiye, demokratikleşme tartışmalarını kalıcı olarak gündeminden çıkarabilecek mi? Hiç kuşkusuz evet. Bunu söylerken kendiliğinden gelişecek bir süreçten söz etmiyoruz. Elbette, bu doğrultuda gösterilecek kararlı ve samimi çabalar olmaksızın bunun kendiliğinden gerçekleşmesini bekleyemeyiz,


 Ancak, Türkiye’nin bugün erişimli olduğu gelişmişlik   düzeyinin
geri döndürülemeyeceğini de görmek zorundayız

Toplumsal ilerleme refaha, refah küresel ekonominin kurallarına uymaya, bu
uyum ise açık ve demokratik bir toplumsal yapıya bağlıdır. Bu yapının kurulması ülkedeki tüm sivil toplum kuruluşlarının, siyasal partilerin, kurumların ve bireylerin ortak hedefi ve kültürü olmalıdır.


Çünkü bireyler de kurumlar da, kendi farklı ideallerini gerçekleştirme konusunda Eşit fırsat  sahibi olma imkânını, her türlü fikre ve gelişmeye açık, uzlaşma kültürü olan bir toplumsal yapı içinde bulabilirler. Bu yapı aynı zamanda, bugün bize çözümsüz gelen birçok sorunun da çözümünü beraberinde getirecektir. Bunu sağlayabilmek için daha gelişmiş  daha yaygın, daha hoşgörülü ve daha katılımcı bir demokratik siyasal yapı kurmaktan başka seçeneğimiz var mı sizce…..