26 Aralık 2012 Çarşamba

BU SANAT (çı)LARA NE OLDU?


 Bir ülkede toplumun gelişmesi, demokratikleşmesi, özgürlük ve insan haklarının genişletilmesinde sanatçıların rolü çok büyüktür.
        Gazetelerin bile yalnızca haber başlıklarını okumakla yetinen bir toplumda tanınmış kişilerin ve özellikle de sanatçıların her söylediği söz toplumda geniş yankı bulur.
        Bu nedenle de sanatçıların toplumsal sorumlulukları vardır. Bu sorumlulukları gereği de söyledikleri her söz, tavır ve davranışlarında daha özenli, dikkatli olmak zorundadırlar.
        Son günlerde, özellikle de kendilerini Kemalist, Atatürkçü olarak öne çıkaran, sözüm ona cumhuriyete sahip çıktığını iddia eden kimi sanatçılar, yine o bildiğimiz kibirli, üstenci, ukala tavırlarıyla toplumda gereksiz tartışmalara neden oldular.
        Fazıl Say’ın arabesk dinleyenlere yönelik hakaret ağırlıklı sözlerinin ardından Levent Kırca’nın terbiye sınırlarını aşan, insanların kişilik haklarına saldıran tavır ve sözleri, sanatçı kompleksi dediğimiz konuyu bir kez daha gündeme getirdi.
        Aslında aydın ve sanatçılarda sıkça rastladığımız aşırı özgüvenden kaynaklı yüksek ego ve buna bağlı kompleksleri bir anlamda hoşgörüyle karşılamak mümkün olabilir.
        Ama Levent Kırca gibi uzun yıllar halkın geniş kesimleri tarafından ilgi ve beğeniyle izlenmiş bir sanatçının bu denli sevimsiz, çirkin bir görüntü sergilemesi, sanatçılara karşı toplumda giderek bir antipati ve önyargı oluşmasına da neden olabiliyor.
        Bir insan, hele de sanatla ilgiliyse sürekli kendini yenilemek, değişen ve gelişen koşullara uygun davranabilmek adına kültürel anlamda evrensel kaynaklardan beslenmek zorundadır.
        Aksi halde Levent Kırca örneğinde olduğu gibi anlamsız ve gereksiz polemiklere ucuz malzeme olur, yılların kazandırdığı ün ve itibar bir çırpıda yok olur gider.

        Aslında itibarı sarsılan yalızca sanatçı değildir. O sanatçının kendini kitlelere pazarlamak için kullandığı siyasi argumanlara sarılarak, ona sahip çıkan kişi ve kurumlarda prestij kaybına uğrar.
        Yakın zamanda Altın Portakal festivalinde jüri başkanlığına seçilen Hülya Avşar’ı da kıskanarak yine böylesi gereksiz bir polemik başlatan Levent Kırca, kendini sosyal demokrat, Kemalist göstermeye kalktı diye oyunlarını propaganda malzemesi olarak kullanmaya çalışan CHP örgütlerini de zora soktu.
        Gündem yaratmak adına Kemalist söylemlerle ortaya çıkan, Atatürkçü maskeler takan herkese sahip çıkmak, AK Partiye söven kim olursa onu yandaş kabul edip savunmak, kimseye yarar sağlamayacağı gibi CHP gibi iktidar alternatifi bir partinin bu konularda biraz daha seçici davranması gerekmez mi?
        Levent Kırca, yaptığı çirkin şovla bir gerçeği daha ortaya koymuş oldu. Milliyetçilik, ulusalcılık, Atatürkçülük kimsenin tekelinde değildir. Hele de vatanseverlik öyle Levent Kırca gibilerin değerlendireceği, karar verebileceği değerler hiç değildir.
        Kendi hastalıklı kişiliğini rahatlatmak, sanatının gerisine düşmüş kimliğini yeniden kabul ettirebilmek için her önüne gelene kara çalan, vatan hainliğiyle itham eden biri yalnız kendine değil, çevresine de zarar verir.
        Bir zamanlar yaptığı sosyal içerikli skeç ve oyunlarla gönüllerde yer edinen, bir halk insanı olarak kabul gören Levent Kırca bugün ne yazık ki sefilleri oynuyor.
        Bir sanatçı ancak bu kadar kendisini küçültebilir.
        Eğer değişim ve yenilenmeden yana nasibinizi almıyor, kendinizi sürekli gelişen ve değişen koşullara uyduramıyorsanız, sonunuz Levent Kırca gibi olacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder