12 EYLÜL
12 Eylül aslında Türkiye toplumunun tarihinde yaşadığı en politikleşmiş döneme ve duruma karşı yapılmıştır. siyasal politizimin yükseldiği bir süreçte tarihinin en politikleşmiş dönemini yaşadı.
Siyasal partiler, geleneksel siyasal çizgilerin güdümünden çıktı. Geleneksel merkez sol ve sağ partiler daha militan, dinamik, aşırı sağ veya sol grupların nüfuz alanına girdiler. Dönemin Cumhuriyet Halk Partisi, Adalet Partisi gibi klasik partileri kendi seçmenlerini kontrol etmekte fevkalade zorlandılar ve o rüzgârın geldiği taraflara doğru eğildiler. Yani AP olduğundan daha milliyetçi ve daha dindar, CHP olduğundan daha sol gözükmek zorunda kaldı. Sol, tarihinde ilk defa kitleselleşti. Ona reaksiyon olarak doğan faşistlerin kontrolündeki sağ kitle hareketi de kendi tarihinde olmadığı kadar politik aktivite içerisine girdi. Türkiye toplumunun köylerinde, kasabalarında ve büyük şehirlerindeki üniversiteler, fabrikalar, iş yerleri ve hatta devlet aygıtının mensupları yani polisler, jandarma ve subaylar da bu büyük politikleşme dalgasının dışında kalmadı. Bu durum, kendilerini Türkiye toplumunun doğal yöneticisi sayan, devlette yuvalanmış asker-sivil bürokrat zümrelerin görebileceği en tehlikeli durumdu. Yani şu veya bu siyasal eğilimdeki bir kadronun Türkiye’yi yönetmesi de onlar açısından tehlikelidir; ama halkın, sıradan insanların kendilerini birer vatandaş düzeyine getirebilmeleri, bu eylemliliği gösterebilmeleri, bunun sorumluluğunda olabilmeleri, bu zümreler açısından kendi tarihsel varlıklarını sona erdirebilecek bir durumdu. Bu bakımdan bir aşırı sağcıdan çok daha derinden tepkiliydiler
1970’lerde insanlar solun onlara vaat ettiği fikrin etkisiyle ciddi bir politikleşme yaşadı. Ama bu ilişkilerden dolayı, ilk defa politikanın özneleri haline gelebilen insanlar, 78’den sonra silahlı mücadeleye, silahlı çatışmaya karşı daha kötü hissetmeye başladılar. Şevkler azaldığı ölçüde yorgunluk ve bıkkınlık da başladı. Ve 12 Eylül darbecileri tam da toplumun bu bıkkınlık düzeyinin belirli bir noktaya geldiği, bir çeşit pata kalma durumunda gerçekleştirdiler darbeyi. Öyle bir noktaya gelindi ki artık kurtarılmış bölgeler vardı, çarpışmalar oluyordu ve tabii ki bu durum, yani hareketin amaçlarıyla hâlihazırdaki durum ve ilişkiler arasındaki çelişkiler o noktadan sonra 12 Eylül müdahalesi için uygun vasatı hazırladı. Ordu müdahale ettiğinde direnme olmadı. Ve Ordu da 12 Eylül Cuntası ve onun yönlendirdiği anlayışla Türk toplumuna karşı adeta gençliğe yeni adım atmış, kendini bir şey zannettiği için veya “ben artık erginim” dediği için anasını, bilhassa babasını dinlemediği için evden çıkmış, fakat sonra da dışarıda başına iş açmış, aç kalmış, yaralanmış bir çocuğa nasıl davranılırsa öyle davrandı. Bu sefer onun eskiden sahip olduğu hakları, mesela evinin avlusunda oynayabilmesini bile yasakladı. Ve suçluluk hali içinde olan, başaramamış ve bütün bu eylemin sonucunda kendine karşı güvenini önemli ölçüde yitirmiş bir topluma karşı ceza vermek isteyen bir babanın sevgisizliği ve hırsıyla yaklaştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder