Ölmek için geldik zaten dünyaya, değil mi? Ölüyorum demek bir iltifattır kültürümüzde… Sevdiğimize,hastayım, ölüyorum aşkından demez miyiz? Şair de demiş işte, aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk diye… Bir de yanıp kül olarak küllerinden doğmanın zevki yok mu, işte en güzeli de odur…
Peki, yaşamanın tadı nerede kaldı? Yaşamak, kartal gibi göklerde dolaşmak, nerede kaldı? Yaşarken hep ölüp ölüp dirilecek miyiz? Ne kadar sürecek bu döngü? Yoksa hala genlerimizde Budist ögeler mi var? Zevk mi alıyoruz acı çekmekten, acılar mı bizi büyütüyor hala? Hiç sanmıyorum… Açıkçası hiç de böyle olduğunu düşünmüyorum. 2011 yılı Türkiyesi’nde Türkiye’nin hangi bölgesinde olursanız olun, kimsenin acılara bağışıklı ve hevesli olduğunu sanmıyorum. Bambaşka bir dünyadayız artık.korkular üzerinden değil,umutlar üzerinden yaşama mücadelesini topluma sunmak gerekmez mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder