17 Temmuz 2011 Pazar

TOPLUMSAL BILESENLERIMIZ COZULUYOR MU....

Kimliklerin ve kimlik hareketlerinin algı biçimine bırakıldığı ölçüde insani-toplumsal içeriğini yitiren, birer egemenlik ve statü çatışması aracı, gereci haline getirilerek diyalog konusu olmaktan uzaklaştırılan sorunlarını gerçek bir toplumsal kaygıyla ve sorumlulukla yeni baştan ve yeni bir dille tarif etmek ve Türkiye toplumunu bu zeminde düşünmeye, konuşmaya ve tartışmaya çağırmak acil bir ihtiyaçtır bugün. Aksi halde fiilen çözülmüş, kimlik hareketlerinin güdümünde bileşenleri birbirinden manevi olarak neredeyse kopmuş bu toplum, bu durum ve gidişatın sorumlusu olan kimlik hareketleri -ve onların biri ya da öbürü yanında taraf olmaktan başka bir işlevi yürütemez hale gelmiş- bir devlet aygıtı ile sürüklenerek vahim bir kapışmanın girdabına kapılabilecektir.

Kimlikçi hareketler, doğaları gereği, yani doğal güdü, eğilim ve “yasa”lardan beslenerek güçlendikleri için, bu dehşet verici ihtimali görebilseler dahi, “öteki”lerine baş eğdirmeye koşullu olduklarından önleyemezler. Ve hatta bazıları bunu bir “nihai çözüm” olarak görüp körükleyebilir de. Nitekim daha “güçlü” olanın güçsüz olan “öteki”siyle, görece güçsüz olanın bir zayıf noktasını tespit ettiği “öteki”si güçlüyle ültimatom üslubuyla konuşur hale geldiği şu aşamada, o ültimatomlara uyulmadığı takdirde ne olacağı açıkça söylenmiyor ama böylece de o dehşet verici ihtimalin göze alındığı yeterince ima edilmiş oluyor.

Bu durum ve gidişat karşısında bütün bu “taraf”lara bu -kimlikçi- taraf olma tutumunun tüm çeşitlerine karşı, doğal aidiyetlerimizden çok daha üstün tutulacak değerler ve ilkeler adına taraf olacak bir oluşumun, hem bir dalgakıran hem de yapıcı bir alternatif olma, oluşturma amacıyla inşası için acilen harekete geçmek zorundayız. 

  Türkiye toplumunun bütün bileşenlerinin aralarındaki tüm farklılıklara, çatışmaya da dönüşen, dönüşebilecek tüm sorun, gerilim unsurlarına rağmen yine de birarada tutan, ne olursa olsun şu veya bu biçimde birlikte yaşanacağı duygusunu kabulünü veren tüm faktörlerin, özetle Türkiye toplumunun “harcı”nın ufalanması, tutarlılığını yitirmesi ve bu harç sayesinde bütün darlık ve aksaklıklarına rağmen işleyen iletişim, diyalog karşılıklı anlama, empati kanallarının giderek kapanması veya kopması ile ortaya çıkan bir tutuma işaret ediyordu.

Sonucu ise, toplumun sözkonusu bileşenleri arasında salt iktisadi çıkar ve zorunlulukların gerektirdiği bağlar dışında sözü edilir hiçbir ortak bağın kalmamasıdır, çözülüştür, toplum olmanın yıkımıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder